11 Mayıs 2012 Cuma

     BALKAN TURU:

 Toplamda 6 ülkeyi (Makedonya, Arnavutluk, Karadağ, Hırvatistan,Bosna Hersek ve Sırbistan) 8 günde dolaştık. Tabi bir haftaya sığmasının sebeplerinden biri ülkelerin ufak olması, yan yana olması ve de gezinin içeriğine göre yoğunlaşılan bölgelerin farklı olmasını sayabiliriz. Arnavutluk hariç diğer 5 ülke eski Yugoslavya'yı oluşturuyor. Eskiden bu bölgelerde Yugoslavca konuşulurken şimdi lehçe farklılıklarıyla herkes kendi dilini konuşuyor, tur rehberimiz de öğrendiğimize göre her ülkede Yugoslavca konuşmuş, herkes anlıyormuş ama kendi dillerinde cevap veriyorlarmış.

1.GÜN: MAKEDONYA

 ÜSKÜP-KALKANDELEN(TETOVA)-OHRID

İlk gün İstanbul'dan Makedonya'nın başkenti Üsküp'e (dünyaca bilinen adı SKOPJE) 1 saatlik uçak yolculuğundan sonra iniyoruz. İndiğimiz havaalanının Alexander The Great Airport (Büyük İskender Havaalanı) olduğunu öğreniyorum, Büyük İskender Yunanlı değil miydi ne alaka dememle, İskender'in babasının Makedon kralı dolayısıyla kendisinin de haliyle Makedon olmasını öğrenmem kendimce ilk şokumdur. Bilenler varsa da cehaletimi mazur görsünler.


Makedonya haritası
Makedonya Bayrağı



Makedonya para birimi DENAR
1 Euro ~ 62 Denar

Makedonya'da 2 milyona yakın insan yaşamakta olup bunların 1 milyonu başkent Üsküp'tedir. Üskip'e son gün gittiğimizden detayları daha sonra aktaracağım.

Makedonların %60'ı ortodoks(Makedonlar) ,%33'ü müslüman(%30 Arnavut,%3 Türk). Resmi yazı dili makedonca(kiril alfabesi kullanılıyor) daha sonra bölgede yaşayan çokça Arnavut olduğundan ikinci dilleri Arnavutça.



Makedon örnek para birimi



Havaalanından otobüsümüzle Kalkandelen'e (TETOVA) doğru hareket ediyoruz, yolculuğumuz bir saate yakın sürüyor ve haliyle acıkıyoruz. Tur rehberimiz bize 10 euro bozdurursak rahatça yemek yiyebileceğimizi söylüyor ve hakikaten 2 kocaman pizza ve 3 ayrana toplamda 560 Denar veriyoruz yani 9 EURO.

Örneğin; 1 çay 60 denar. 2 çikolata+ sakız = 35 Denar.


Burada kullanabilelim diye T-mobile kontürlü hat aldık 300 kontör=569 denar. Tabi biz tüm Balkanlarde geçerli olabileceğini hesaba katarak almıştık ancak sadece Makedonya'da geçtiğini Arnavutlukta bizzat yaşayarak anlamış olduk. O serüvene daha sonra değineceğim.

Kalkandelen'de yemeğimizi beklerken-ki buralarda servis oldukça yavaş- Kalkandelen meydanını ve sokaklarının fotoğraflarını çekiyoruz.



Kalkandelen meydanı




Dikkat ettiğimiz bir diğer noktada arabaların, binaların eski olması.Eskiden kastım tarihi binalar olması değil baya bildiğiniz eskimiş binalar olması  bir de zaman çok yavaş ilerliyormuş ve kimsenin de acelesi yokmuş gibi geliyor insana. İlk günler bu yavaşlığa ayak uyduramadık desem doğru olur.

Yemeğimizi yedikten sonra Kalkandelen'de bulunan Alaca Camii'ni ziyaret ediyoruz;

Alaca Camii


 NOT: Fotoğraflar hamdır,üzerinde herhangi bir değişiklik ya da ışıkla oynama yoktur.

İlk gün heyecanı tabi Alaca Camii ile ilgili anlatılanları not edemedim ancak isteyenler aşağıdaki linkten detaylı bilgi alabilirler.


Sonraki durağımızda gene Kalkandelen de bulunan Bektaşi Tekkesi olan Harabati Baba Tekkesi'ni ziyaret ediyoruz. Tekke 2010 yılında nedeni belli olmayan bir sebepten yanmış ancak yavaş yavaş toparlanmış.

Tekkenin dervişi bizi selamlıyor ve turumuzda bulunan hacı amcalarla kısa kısa bir sohbet gerçekleştirilmesinin ardından insana huzur veren mekandan ayrılıyoruz.
Daha fazla bilgi için aşağıdaki linkten bakabilirsiniz.


http://tr.wikipedia.org/wiki/Harabati_Baba_Tekkesi




Tekkenin içerisi
Dervişimiz sol taraftaki


Ve Ohrid Gölü'ne doğru yola çıkıyoruz. Yolumuz virajlı ve 3-4 saati buluyor.


Ohrid Gölüyle ilgili verebileceğim bilgiler arasında deniz seviyesinden 615 m yukarıda bulunması ve derinliğinin 265 m olmasının yanı sıra  Gölün kıyında 3 şehir olması; Ohrid,Struga (makedonya) ve Pogradec ( Arnavutluk)

Ohrid turizmle geçiniyor ve Mayıs'ın başında gitmemize rağmen hava sıcaklığı gayet iyi, şansımıza yağmur yağmıyor. Doğası Ege gibi olsa da çok daha ağaçlık ve zeytin burada yetiştirilmiyor. Musluktan su içilebiliyor.

Ohrid'de gecelemeden önce birkaç noktada daha duruyoruz.Bunlardan ilki batık bir köyün aynısını suların üstüne yerleştirmiş olmaları ve müze olarak gezilebilmesi.


Sular altında kalmış olan köyün ikizi

Gölden bir kare


Burada 5 dakikalık fotoğraf molasından sonra yolumuza devam ediyoruz ve  ikinci durağımız Sveti Naum kilisesi ve Manastırına  ziyarete çıkıyoruz.

Kiliseye gidebilmek için 7-8 dakikalık yürüme mesafesi var ama inanın yürümeye değiyor, bir tarafınız göl diğer taraf yemyeşil orman.

Sveti Naum, Ortodokslar için önemli bir aziz.Sveti Kiril ve Sveti Metodius adlı 2 kardeş ve azizler aynı zamanda Yunan alfabelerinden ayrı olarak bir dil yaratmak istiyorlar. Kiril alfabeyi tamamlayamadan ölüyor ancak kardeşi ve öğrencileri alfabeyi tamamlamayı başarıyorlar.

 Sveti Naum ve Sveti Clement de hem Kiril'in öğrencisi hem de bu dili yayanlar arasında yer alıyorlar.St.Naum'un mezarı da kilisenin içinde bulunuyor ancak içeriye girmek için para ödemeniz gerekiyor.


Sveti naum Kilisesi

Sveti naum Kilisesi

Kilise bahçesinde çokça serbest dolaşan tavus kuşlarına rastlıyoruz


Ohrid'de gün batımı



Sveti Naum manastırından sonra otobüsümüze yürürken sağlı sollu hediyelik eşya satanları, acıkanlar ve birşeyler içmek isteyenler için yemek yerlerini görebilirsiniz, biz de magnet almadan geçemiyoruz ve 3 adet magnete 300 Denar vererek oradan ayrılıyoruz.






Otelimiz Ohrid'den 5 km uzakta Hotel Klementico. Hemen hemen tüm odaları göl manzaraları. Otelimizde yeni arkadaşlar ediniyoruz, yemek sonrası sallama çayla, tatlı sohbetlere başlıyoruz.









3 yorum:

  1. Fotograflar super :) Gidip gormus gibiyim :)

    YanıtlaSil
  2. Hangi turla gittiğini öğrenebilir miyim ? memnun kaldınız mı bu arada rehberden turdan ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ali bey, biz EKOVIP turizm ile gitmiştik, o zaman 6 ülke birden götürüyorları,şimdi de bu şekilde mi bilemiyorum.

      Turdan memnun kaldık sadece 7 günde 6 ülkeyi gezmek biraz yorucu oluyor, şimdi olsa her ülkede en az 1 gün kalmayı isterdim. Rehberimiz Bosna kökenli olduğundan hem oraların uzak tarihini hem de yakın tarihini bizlere çok güzel aktarmıştı. Bir de Yugoslavca bildiğinden hiç sıkıntımız olmadı. Çok anlayışlı ve de sorduğumuz tüm sorulara yanıt alabilmiştik. Tavsiye ederim.

      Sil